(Yaklaşık 2 aydır yeni bir şey yazamadım farkındayım. Bilgisayardan baya kopmuş olmamın da etkisi büyük ama asıl olarak şu sıralar Blues, Rock&Roll, Progressive, Punk, Metal türlerinin kökeni, tarihi, geldiği yer ve etkileşimleri falan geniş çapta bir araştırma içine de girdim içindir. Bilgilere ulaşmak kolay ama çok kapsamlı ve ayrıntılı olduğu için bunu daha özetler bir hale getirmeye çalışıyorum, ana temalarıyla özellikle Amerikan müziğinin tarihi özetlemeye çalışacağım.)
Müziğin tarihine basamak basamak inerden günümüzden itibaren şöyle bir bakarsak, tabii şuan günümüzün müziği şu diyebileceğimiz bir tür olmasa da, 2000'lerden inerken önce Trash/Heavy Metal karşılıyor bizi. Sonra Hard Rock ve Punk Rock. Ardından Punk'ın katlettiği Progressive Rock, Psychedelic Rock, Rock&Roll, Blues diye gider dersek baya yüzeysel bakmış oluruz. Bu bağlamda Blues bu akımların kökü oluyor ki bir yanlışlık da yok burada. Herşeyden önce Blues vardı!
Baya geçmişe giderek Endüstri Devrimine kadar geriliyoruz. Hatta onun da öncesine gidelim. Amerika'nın yerlilerle olan savaşları bitmiş, Avrupa büyükleri tarafından koloniler halini almış bir devlet var karşımızda. İngiliz, Fransız, Alman, İspanyol kültürleri de bu koloniler ile Yeni Dünya'ya taşınmıştı elbette.
Kolonilerin özgürleşmesi ve bağımsızlıklarını ilan edişleri Boston Tea Party adıyla geçen bir olaya dayanıyor. İngilizler Fransızlarla girdikleri 7 yıl savaşlarında kolonilerden yardım istemişler, kazanmaları durumunda Kanada'daki Fransız kolonilerin yönetimini kolonilere bırakılacağı sözünü vermişlerdi. İngiliz kolonilerini bunu kabul etti, yardım etti ve savaşı da İngilizler kazandı ama İngilizler sözlerinde durmadılar ve koloniler de tepki olarak Boston Tea Party adını alan, yerli Mohawk kılığında Boston limanlarındaki İngiltere'den gelen yük gemilerindeki çayları okyanusa boşaltmışlardı. Tarihteki ilk koloni başkaldırısı buydu ve bunu diğerleri izledi elbette.
Şimdi kolonilerin özgürleşmiş, ABD'nin kurulduğu döneme gidelim. 19. Y.Y.'ın ortalarından itibaren Afrikadan getirilen köleler var karşımızda. İleride zenci Amerikalıları oluşturacak bu topluluk köleliğin yasal olduğu dönemde deniz aşırı topraklardan getirilmiş ve deltalardaki tarlalarda, Amerika'nın güneyinde çalıştırılmışlardır. Oldukça zorlu şartlar altında düşük bir ücret karşılığı yıllar boyu çalışmış köleler Fransız İhtilalinden sonra anayasa değişikliği ile özgürlüklerine kavuşturlar.
Bu yasa değişikliği 1900lerin başına tekabül etmekte. Bu dönemde taşralarda yaşayan siyahilerin bizi ilgilendiren tarafı elbette müzikleriydi, Country Blues olarak adlandırabilecek bir tür. İspanyol kültürü etkisinde gitarla başladıkları müzik ilk başlarda kendi aralarında yaptıkları bir müzikti ve ilk Blues müziğidir bu. Sanılanın aksine ilk Blues parçaları davul, klavye değil, sadece İspanyollardan gördükleri klasik gitarla icra edildi. Sözler genellikle yaşadıkları zorlukları anlatan bir haykırış biçimindeydi elbette. Ayrıca ırkçılık en şiddetli zamanları olması dolayısıyla bu sorunlarda dile gelmiştir.
Ne zaman özgürlükleri ilan edildi, sanayileşmeye başlayan kuzey eyaletlerinde bulunabilecek iş imkanları dedikodularıyla siyahiler kendilerini yollara vurdular. Tren ağıda Amerika'yı doğudan batıya kuşattığından trenlerle yolculuklar başlamıştı. İlk hobolar da beyazlar değil, siyahilerdir. Ellerinde gitarlar ile gezgin bir bluescu topluluğu taşralarından çıkmış ve kentlere yol almaya başladılar. Elbette trenler ve kendini yola vurma duyguları da bu dönemde sözlerde kullanıldı. Bu göç 1910-1920 tarihleri arasında en üst düzeydedir. Orta Amerika doğrultusunda Detroit ve Chicago en büyük göçleri alan kentlerin başlarında gelmektedir. Özellikle otomativ fabrikalarında iş gücüne ihtiyaç nedeniyle Batı'ya ve Doğu'ya da hareketlilik olmuştu.
Yeni bir döneme giren siyahilerin hayalleri hiç de gerçeğe yakınlaşmamıştı yine. Fabrika bacaları gölgesinde bir yaşam onları beklemekteydi. Fabrikaların atıkları nedeniyle kent dışına kurulmuş olmaları, fabrika işçisi rolündeki siyahilerin kent dışında yaşamalarını zorunlu kılmıştı. Derme çatma, sağlıksız bir ortamda yaşamaya başlayan siyahilerin bu dönemde yaşadıkları evler gettolar olarak adlandırılacaktır.
Müzikal açıdan ise müzikleri büyük bir aşama katetti. Özellikle beyaz gençler tarafından ilgi gören müzikleri, iş umuduyla bütün Amerika'ya dağılan işçi tayfa sayesinde her yere ulaşmıştı. Klasik Amerikan ezgileri Blues ile etkileşime girmiş, Blues ise daha hareketli bir hal almıştır. Özellikle 1. Dünya Savaşı sonrası beyaz gençler tarafından hissedilmeyen başlayan başkaldırı, düzen karşıtçılığı kendilerini Blues'a ilgi duymalarına itmiştir. 1920lerde Blues artık her yerde duyulmaya başlarken elektronik gitarlar, piyanolar, saksafonlar da müziklerine dahil olmuştu. İlk siyah plakları da bu dönemde basılmıştır. İlk başta plak şirketleri önyargılı yaklaşsalar da beyaz genöleri tarafından da ilgi gördüğü için iyi bir yatırım olarak görüldü.
Ancak 1930larda siyahlar beyazların arasında nefes almaya, topluma karışmaya yeni başlarken beyazlar tarafından en başından beri var olan ırkçılık artık fiziksele dönüşmüştür. Punk müziğinin kemikleri belki bu olaylar ile şekillenmeye başladı. Öyle ki siyahlar beyazların mahallelerine giremiyor, siyahlar için ayrı parklar, restoranlar, okullar açılıyor, sokaklarda linç edilme riskiyle yaşıyorlardı.
Onun öncesinde de 1929'daki ekonomik kriz vurmuştu tüm Amerikayı. Zaten kıt kanaat geçinen siyahlar hepten işsiz buldular kendilerini. Taşralara geri dönenler bile oldu. Bu da Blues'un tekrar yollara düştüğü anlamına geliyordu. Bu burhan dönemleri aslında Blues müziğinin yayılmasında önemli adımlardı. Bu fakirlik dönemlerinde şarkı sözleri elbette daha bir içten, daha bir metemli, dertli olmuştu.
İlgimi çeken bir konuyu da yazıp ilk kısmı burada noktalayacağım.
Özellikle New York gibi büyük şehirlerde yüksek kira fiyatlarına karşılık düşük ücretlerde çalışan zenciler arasında kira partileri oluşmaya başlamıştı. Bu olay da şöyle ki, kiranın ödenme günü geldiğince siyahlar o eve giderler, girişte adeta giriş ücreti öderler gibi bir miktar para verir herkes ve bu sayede o ayın kirası çıkmış olur. O parasızlık dönemlerinde böyle bir dayanışmanın olması elbette o evlerde Blues'un gelişimini ayrı bir etkilemişlerdir. Hatta bu partilere beyaz gençlerden de katılanlar olmuş. Hep dediğim gibi, özellikle savaştan sonra ebeveynlerine karşı isyankar bir tutumu benimsemeye başlayan kendilerini bu kargaşada siyahlara yakın hissetmişlerdir.