29 Ağustos 2012 Çarşamba

Mumford'un Oğlanları

Sessiz bir Salı akşamı, kahveden bir yudum aldıktan sonra masaya koymak için kolunuzu uzatırken bir anda çalmaya başlayan White Blank Page adında bir şarkıya denk gelin. Kahveyi koyduğunuz sağ elinizn aksine sol eliniz istemsiz bir şekilde küllüğe yeni oturttuğunuz sigaraya uzanırken buluyorsunuz sonra. Yukarı doğru başınızı kaldırıp nefes alırken karaciğerinizin üst kısmında bir bir hareketlenme başlıyor.

Benim Mumford & Sons ile tanışmam böyleydi, hala unutamam. 

Grup elemanları;

Marcus Mumford - Vokal, gitar, davul, mandolin
Ben Lovett - Vokal, klavye, akordiyon, davul
Country Winston Marshall - Vokal, banjo, dobro, gitar
Ted Dwane - Vokal, bas, davul gitar

Grup folk müziğin en hoş tınılarını veriyor bize. Çok çeşitli enstrümanlar mevcut -bu arada bas gitar değil, kontrobass genelde-. İlk dikkat çeken şey, Beirut tadı var şarkılarda. Ama vokalin sesi çok yanık böyle çok içten geliyor. İngilizlerin müzik adına dünyaya en büyük katkıyı yaptıklarının bir kanıtı daha.

Grup elemanlarının genç olması ayrı bir dikkat çekici. Elemanlar canlı konserlerinde farklı farklı enstrümanlar çalıyor, hepsi maşallah bateri, gitar çalabiliyor. 

Ve grup 24 Eylülde yeni bir albümle geliyor. Albüm turnesine Türkiye'yi eklememeleri için sebep yok, sonuçta baya grup geliyor.

İşte bence grubun en içli şarkısı. Hoş albümde The Cave, Little Lion falan çok seviliyor, bu şarkının adı çok geçmiyor ama sözleri çok güzeldir.



17 Ağustos 2012 Cuma

2013'ün En Baba Konseri

Nasıl desem, eğer Steven Wilson gelmeyecek olursa, tabii Radiohead'de falan, önümüzdeki yılın en baba konseri açıklandı.

Çocukluğumun grubu AC/DC! İlk arabamda ilk çalacak olan gruptur kendileri. Liselilik zamanlarımızda az mı dinledik be. 

Tuborg Goldfest kapsamında 2013'te İstanbul'a geleceklermiş sanırım ve diğer büyük bomba ise makyajlı 4lü KISS. Çok değil 2 sene önce hayallerini kurduğumuz, 'İstanbul'da Sonisphere'dan büyük festival olmaz' dediğimiz günlere nazaran resmen kendini aştı bu şehir. Hoş para da ivmeli olarak cebimizden çıkmaya başlıyor ama değer. 

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Steven Kız mı Yapmış?

En çok bu adamın aşk hayatını merak ediyordum nedense. Bir şeyler yaşamadan öyle şarkı sözü yazmak zor çünkü. Az önce şans eseri denk geldiğim 2 fotoğrafı sonucu oluru var dedim. Valla niye bilmiyorum mutlu oldum. 

Kız da Steven'a baya benziyor sanki ^^
Böyle oluşu da kardeşi olabilir sorusunu sormama sebep oldu. Aynı saç, gözlükler falan önyargı yersiz ama 'hayırlısı'.


14 Ağustos 2012 Salı

Jay Jay Johanson!

Gariptir ki severim bu adamı. She doesn't live here anymore şarkısıyla tanıdım, güzel bir başlangıcımız var bu adamla. Her ne kadar elektroniğe kayıyor olsa da melankolik, karanlık bir havası olan şarkıları yüzünden çamur atamam bu herife.

8-9 Kasım'da Jolly Joker'de sahne alacak. JJ baya iyi gidiyor önce Anneke, şimdi JJJ. Hadi bakalım. Şöyle güzel bir kroolojik bir sıra yapmam lazım konserlere.

URBAN Festival: Röyksopp

Maçka parkında çimlere yata yata izlenecek bir konser, festival. Adını ilk kez duydum URBAN festivalin. Gidişim sadece merak. Yoksa Röyksopp da kimmiş. 

Şaka maka elektronik müzik çevresinde çok nam saldı bu grup. Eski kafalı biri olarak sevemedim bir türlü ama dinleyeni çok, Björk olsun Daft Punk olsun. Bana göre overrated gruplardan. Tamam çok güzel birkaç şarkısı var ama bu kadar övgüyü haketmiyorlar bence

Röyksopp nedir? Kanadalı bir müzik grubu. Elektronik, disco, trip-hop tarzı anlayamadığım bir tür. Sevmiyorum ama konser konserdir, dinlemeye giderim parka.

Bilet fiyatları da şuan için 50 liraymış. Ha festivale bir grup daha gelecek, daha açıklanmamış. Portishead falan deseler ne güzel olur.

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Progressive Rock Alt Başlıkları

Blues, jazz.. bunlar oldukça evrenseldir. Her ülkede artık bir blues grubu çıkıyor neredeyse. Ama blues farklılık göstermiyor. Elin amerikalısının yaptığı blues ile İngiliz bir amigonun yaptığı blues çok benzerdir. 

Ama progressive rock için bu söylenemez. Progressive rock eğer tarihteki müzik akımlarından bir türün adı ise, birçok alt başlık barındırmakta. Bu alt başlıklar genel olarak ülkelerin kendince müzikal serzenişe gelişlerinin ürünüdür. Elbette 60ların sonlarına doğru dünya genelinde ortak bir ruh uyanışa geçmiş olsa da ülkelerin yorumları farklılık göstermekte. Şöyle bir ele almak gerekirse;

1. Progressive Rock/İngiltere: Eğer İngilizleri alt bir başlığa toplamak istenirse yine aynı isim kullanılıyor. Sadece ingilizler de değil, bir çok ülkede bir çok progressive dönemine ait grup bu türde barınıyor. Ama alt başlık olarak İngilizlerdir desek çok yanlış olmaz. Bu akımın ilk meyveleri gelmiştir çünkü Ada'dan. Camel, VDGG, King Crimson sadece bu türün değil, İngiltere'nin değil, ana başlık olarak progressive rockın en baba gruplarıdır elbette.

2. Krautrock/Almanya: Şahsım adına prog-post ikilisinin 3. sırasında yer alan bir tür, akım. Sadece 70lerde kuruldu diye progressive rock başlığı altında kalıyor oluşu üzücü çünkü gerçekten yenilikçi ve orjinal. Hoş bu özellikle progun temelleri de değil midir?

Krautrock Almanlar'ın progressive anlayışı denebilir. Komik bir hikayesi var bu ismin. Savaştan sonra Almanlar ekonomik olarak ciddi bir sıfıra vurmuşlar. Evlerde aileler günlerce sadece lahana yemek zorunda kalmış. İngilizler de Türkçesiyle 'Lahana-kafalılar' diye Almanlarla dalga geçmişler. Gün geldi, Alman gençleri müzikte öncü bir akım oluşturdu ama bir isim verilmemişti. Bir gün ilk kez İngiliz basınında Almanların yeni akımına 'Lahana-rockı' tabiriyle Krautrock denildi. O günden beri almanların prog müziği böyle kaldı. Hoş Aera'nın Humanum Est & Hand Und Fuß albümü bence en güzel krautrock albümüdür orası ayrı.

3. Zeuhl/Fransa: Aslında bu isim Magma grubunun yaptığı müziği tanımlamak için konuldu gibime geliyor. Fransa bu müzikal dönemde biraz etkisiz kaldı gibi ama Magma adında bir grup çıkmıştır ki ben de 10 albümü var, daha var mı bilemem. Çok verimli bir gruptur ama progressive rock denemeyecek kadar farklı bir müzik, aynı akımdan etkilenseler de. Günümüze kadar gelebilmiş nadir bir grup oluşlarıyla da dikkat çekiyor. 

4. Symphonic Progressive Rock/İtalya: İtalyanların yaptıkları müzik için bir isim konulmamış özel olarak. Ama her ne kadar İngiliz müziğinden etkilenseler de kendi özlerini de katmışlardır müziğe. Senfonik progressive rock diğerleri kadar büyük bir başlık değil ama Moody Blues için bunu kullanırsak, İtalyanlar bu işin babasını yapmışlar. İtalyan Progressive rockından daha öne de bahsetmiştim zaten.

Alaamailman Vasarat
5. Avant-Prog: Artık ülke ülke ayrım yapmak biraz zor. Avant gibi üst düzey bir tür tek bir ülkede sınırlı kalmamış elbette. Hatta Avrupa'ya sığamamış, elin Japon'undan bile çıkmıştır. Wapassou diye Fransız, Alaamailam Vasarat diye Finli, Zypressen diye Japon, X-Legged Sally diye Belçikalı gruplar da var elbette. Hani bütün dünyaya yayılmış bir tür. Hatta VDGG'ün Trisector albümünde bile avant izlerine rastlamak mümkün.

6. Progressive Folk: Adı üstünde folk. Amerikada çıkan folk müziğini progressive ile harmalayan İngilizlerin ürünü aslında.

Progressive rock genel anlamda deneyselliği destekleyen, yenilikçi bir tür. O yüzden grupların birbirine benzemesini beklemek saçma olur. Bu sebepten dolayı da bir çok grup, aslında dahil olmadıkları türlerin içinde gösteriliyor. Ama her grup için de yeni bir tür oluşturmak anlamsız olurdu tabii. Magma bir istisna elbette. O yüzden aslında daha çok tür yazılabilir ama genel anlamda bu 6 tanesi, bir çok grubu açıklamaya yardımcı olabilecek cinsten. Yoksa daha darkwave-prog, prog-metal, alternative-prog diye türler de uydurulabiliyor. Progressive metal aslında bu sıfatı haketmiyor ama bu dönem için konuşursak, sonradan çıkmış bir müzik gibi. 70lerde çok yapılmadığı için listeye almadım ama ilk 5e elbette girerdi progressive konusunda.

10 Ağustos 2012 Cuma

Steven Wilson'dan yeni bomba: Luminol!

Steven, Steven.. Yüzyılımızın başına gelmiş en mükemmel şey herhalde. 

New Mexico'da Nisan ayındaki konserinde Steven Wilson 2013 başında çıkartacağını duyurduğu albümden bir şarkı sergiledi. O kadar mükemmel ki, Grace for Drowning'i ilk dinlerken Raider II'de hissettiklerimi anımsadım bir an. Çok sesli mükemmeliyet. Çok leziz bir eser, defalarca dinlenecek gibi görünüyor.

Şarkı zaten başlarken bile etkisini gösteriyor. O ne kadar güzel bir bas gitardır allahım! Tableri çıksa da çalsak modundayım.
Bateri inanılmaz! Marco gerçekten çok yetenekli ama çok da sempatik, cidden çok yakışıyor. Biraz da sahnedeki o profesyonel havayı dağıtıyor. Çok uyumlu bana göre. Gavin görüntü olarak yakışmazdı bence ^^

Bir kere şarkı tamamen sanat eseri. Onca adamı toplayıp, sahnede mükemmel bir sound yakalamak, aynı hisleri farklı yollardan dile getirmek kolay değil. Gerçekten bir dahi Wilson. Saksafonlar, yan flütler, klavyeler o kadar hoş ki!

Dikkatimi çeken, Steven çok hareketli. Yerinde duramıyor. Tabii yine ayakları çıplak. Görsel anlamda bile izlemesi keyifli. Yaptıkları şey tek kelime ile 'kaliteli'. İzlemekten büyük keyif duyuyor insan. 

Ki bu video bu kadar kaliteli iken 'Get All You Deserve' adında çıkacak olan konser blue-rayini almamak çok zor. Param el vermeyecek gibi ama elimde olmasını ne çok isterdim..