7 Haziran 2012 Perşembe

İnceleme: The Re-Stoned - Analog (2011)

Son günlerimi, özellikle şu final haftasına rağmen, saatlerce dinlemekle geçirmeme neden olan yepyeni bir albüm geçti elime. Taptaze bir grup, 2011 kayıtlı harika bir albüm. Tavsiye abime buradan hürmet ve şükranlarımı iletiyorum, çok mutlu etti beni kendisi.


Grubun ismi The Re-Stoned. Rusya'dan çıkmış, hakkında gerçekten çok az bilginin olduğu bir grup. Malum böyle olunca, bende henüz tek bir albümlerini sindirmiş olduğumdan, şimdilik albümü incelemek daha doğru.


Evet, Re-Stoned - Analog (2011) grubun live albümleriyle birlikte 4. albümüymüş. İlk albüm 2009'da çıkan Return of Reptiles imiş. 3 kişilik, kendi hallerinde kuzeyli insanlar bunlar ama ne kadar sevdiğimi anlatamam herhalde. 70li yıllarda takılıp kalmış, post dışında belirli kişilerin icraa ettikleri müzikler hariç sevemiyorum kendi jenerasyonumu. Ama bu grup bir ilaç gibi geldi. 
İlk dinlediğimde, 1971 yılında falan yayınlamış bir albüm herhalde dedim. Gitar riffleri, melodiler falan o kadar 70lerin progresif havasını taşıyordu ki. Sonra bir baktım, 2011. Lan? Geçen sene çıkmış? Bu kadar güzel olupta bu kadar taze bir albüm nasıl olabilir? 


Ki zaten grubun albüm kapağını görünce de direk 70lerden bir albüm diyor insan. Çok hoş bir kapak ama günümüzde böyle kapaklar yok artık. Çok başarılı gerçekten, plağının yayınlanmasını heyecanla bekliyoruz.


Şimdi albüm 7 şarkıdan oluşan 1 saatlik bir süreç oluşturuyor. Tamamen enstrümanal, vokal yok. Gitar az biraz Funkadelic anımsattı bana, efektlerle biraz King Crimson havası sezdim, Caravan'a biraz dokunmuşlar falan. Gerçekten ama gitar o kadar özgür, özgün, saf ki! Hiç bir engele karşılaşmadan en sade haliyle kulağınıza giriyor sanki. Bateri çok yerinde kesinlikle, zilleri çok yerinde kullanmış ve geçişleri çok iyi oturtuyor, bas gitarı ezecek bir durumu yok. En güzeli de bass gitar zaten benim için. O kadar hoş ki! Tony Levin var sanki başında. Bas gitarın yoğun hissedildiği şarkılar çok fazla. Bas slideları falan çok net duyuluyor ve çok ayrı kafada bas. Hani, sabit değil, kendine özgü çok orjinal bir şekilde çalıyor. The Aristocrats'ın 70ler hali gibi, her enstrüman kendisiyle barışık, uç noktalarında çalıyorlar ama birbirlerinden de hiç kopmuyorlar.
Şuan için en beğendiğim şarkı, albümün son şarkısı olan, 14 dakikalık bir şaheser olan 'Dream of Vodyanoy'. Ama cidden albümdeki her şarkı ayrı ayrı güzel. 70lerin hard rock rifflerinden, 60 sonarındaki pysekedelic ritimlerine kadar hepsini barındırıyor. Psychedelic Stoner Rock diye geçiyor albümün türü, ilk kez duydum (?).


Özetle, son günlerde öğrendiğime çok fazla mutlu olduğum, günlerce dinlediğim ve dinleyeceğim bir albüm. Yepyeni bir grup var elimizde artık ve uzun soluklu olması en büyük temennim. Plak olarak satılmıyormuş malesef albüm, yoksa direk alırım. Keyifli dinlemeler, sevmeyeni ayıplarım gerçekten ^^

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder