Bu sefer taptığım diğer bir adam olan Arjen Lucassen'in bir projesinden bahsediyorum. Gözümde başka bir Steven Wilson'dır. Steven aynı zamanda farklı farklı projelerde iş yaparken bu adam ayrı ayrı projelerdeki adamları birleştirmesiyle adından söz ettiriyor. Söz yazar/besteci/prodüktör/vokal olmasının yanında Gitar/Keybord/Bass/Banjo/FülütHammond/Piyano çalabilen bir insandır ki insanlıktan çıkmıştır. Sert bir imaj verse de ilk başta aslında insan canlısı bir adam olduğunu anlıyorsunuz röportajlarında hemen.
Neyse, şimdi bu adamın en ünlü projelerinden biri Ayreon adında bir grup. Bu albümde grubun 2004'te çıkardığı ve yaptıkları (ve bence yapabilecekleri) en iyi albümü. The Wall, Be, SFAM, The Snow Goose, Nightfall in the Middle Earth ve Quadrophenia ile birlikte yapılmış en başarılı konsept albümdür bana göre. Ama bu albümün diğer saydıklarımdan farkı var. Gerek Camel, gerek Blind Guardian bu albümlerinde grup halinde bu albümleri çıkarmışlardır ama Ayreon farklı bir yol izlemiş, onlarca vokali bir araya toplamıştır. Herbirine birer kararketer vermiş, bir nevi tiyatro gibi sergiletmiştir albümde. Kimdir bu vokaller, isimlerini duyunca insanın 'ÖHEOAASEEAA' gibi bir tepki verebilecek insanlar:
James Labrie (Dream Theater) :Me
Mikael Akerfeldt (Opeth) :Fear
Arjen Lucassen (Ayreon) :Best Friend
Eric Claypton (Saviour Machine) :Reason
Heather Findlay (Mostly Autumn) :Love
Irene Jansen (Karma) :Passion
Magnus Ekwall (The Quill) :Pride
Devon Graves (Dead Soul Tribe) :Agony
Marcela Bovio (Elfonia) :Wife
Mike Baker (Shadow Gallery) :Father
Devin Townsend (Stapping Young Lad) :Rage
Dudak uçuklatıcak bir kadro var. Kabul etmem gerek, bilmediğim birçok sanatçı var albümde ama başka James ve Mikael var, bu bana yetti. Bu arada James Labrie'yi sevmeyen insanlar var baya ama şöyle demem gerek, bana göre en başarılı vokalini gerçekleştirmiş burada.
Şimdi albüm dedik en iyi konsept albümlerden biri, o zaman ne anlatıyor? Hikayesi güzel, ama müzikale değinmek istiyorum önce kesinlikle bir başyapıt. Hani albüm 2 diskten oluşuyor, 20 şarkı var ama nasıl desem, bir albüm dinlersiniz, içinde 2-3 tane şarkı resmen içinize işler, sürekli o melodi aklınızda kalır. Özellikle ilk diskinde her bir şarkının melodisi ayrı ayrı aklıma geliyor. Hani bu kadar güzel şarkıların tek bir albümde olmasını beklemiyor insan. Kısa sürede en çok dinlediğim albümlerden biri oldu.
|
James/Arjen |
Konu: Evet önce listeye bakınca zaten karakterlerden birşeyler çıkıyor. Başrolde James'in seslendirdiği Me var. Ana karakterimiz, en yakın arkadaşı ve karısı. Gerisi kendi içindeki duygular bütünü. Bir gün, güneşli bir gün, bomboş yolda giderken, Me bişey oluyor yoldan çıkıp bir ağaca tosluyor. Albümün başı hastanede başlıyor, elemanımız komaya girmiş. Yanında karısı ve en yakın arkadaşı var. Doktorlar herhangi fiziksel bir sorun olmadığını, uyanmış olması gerektiğini söylüyorlar ama yok yani Me uyanmıyor.
Burada kendi zihnimize giriyoruz. Komadayken tek tek duygular karşımıza çıkıyor. İlk başta Fear, Pain, Agony, Passion yükleniyor bize. Resmen birer kişiliğe bürünüp bizi geçmişin acı tarafıyla yüzleştirmeye kararlılar gibi. Çok zor bir yolculuk vardır ve bizi kurtaracak tek şey Love'dır.
Lanet bir babamız vardır, eve uğramayan, bizi küçük gören, aşağılayan bir adam. Çocukluğumuzdan beri nefret ediyoruz ondan ve gün gelecek ondan daha iyi olacağım diyoruz. Ama bu çok zor, her ne kadar Best Friend bize ulaşmaya çalışıyor olsada okul zamanlarına dönünce iyice yıkılıyoruz. Babamızdan daha iyi adam olacaz ya, herkese kendimizi ispatlama çabasına gireriz, Pride bize gaz veriyor tabii. Ama böyle davranınca okulda da yalnız çocuk oluyoruz. Bunlar böyle devam ederken, hastanede bize yardım etmeye çalışıyorlar. Bize yatağımızın başında eski güzel anılardan bahsediyorlar. Best Friend zor bir çocukluğumuzun olduğunu biliyor ama güzel anılarda vardı be hacı diye bize yardım etmeye çalışıyor. Ve sonra karımızla tanıştığımız günü anlatıyorlar bize.
Lan tamam diyoruz, iyiyiz uyanıcaz kalkıcaz ayağa derken Agony içine sıçar bütün aldığımız gazın. Annemizi hatırlatır bize. Peder evi terkedince yalnızlık ve mutsuzluk yüzünden ölen annemiz.. Tekrar en dibe çökeriz, tramvaya gireriz. Korku fena yüklenir bize. Bu noktada Love devreye girer ve bizi kurtarmaya çalışır. Karısını çok yalnız bıraktığını farkeder ve ona şuan ihtiyacı olduğunu anlar ve tekrar savaşmaya karar verir. Hatta yumruğunu sıkar, gözünden bir yaş gelir falan hastanede anlaşılır kendi içinde savaştığı.
Önce arkadaşına yaptığı ihanet aklına gelir. Gurur çok güçlü çıkar, kendi çıkarı için arkadaşının hayatını mahvedecek kadar bencildir. Derken birde babasının sesini duyar içinde, dalga geçer, sen benden asla daha iyi olamazsın ahmak diye. Gene Love'a tutunup çıkmaya çalışıyoruz ama sonra kaza aklımıza geliyor. O gün yolun kenarında Best Friend ve Wife'ı birbirlerine sarılırken, gülerlerken görmüştür ve hıncını o ağaçtan çıkarmaya çalışmıştır. Love'dan da hayır gelmeyeceğini anlar ama arkadaşı ve karısı durumun göründüğü gibi olmadığını, karısının konuşacak sarılacak birine ihtiyaç duyduğunu anlar. Hiç yanında değilizdir karımızın falan. Aslında hatalı olan biziz bunu anlıyoruz ve herşeyi düzeltmek için kendi kendimize kurtulmaya çalışıyoruz artık ve başarıyoruz da. Gözümüzü açıyoruz, arkadaşımızdan özür diliyoruz, karımıza sarılıyor falan mutlu mesut yaşamaya tekrar başlıyoruz.
Şimdi tek tek şarkıları yazsam çoook uzun sürerdi ama Trauma, Pain, Love, Loser ilk aklıma gelen en güzel dediğim şarkılar. Özellikle Trauma şarkısında Mikael'in brutal vokalini özlediği farkettim. Pain'de Devon çok başarılı iş çıkarıyor, Love'da Heather ağırlığını koyuyor, Loser'da da Mike. Hatta Loser baya eğlenceli bir şarkı aslında.
Müzikali zaten aşmış bir albüm. Kemanlardan fülütlere binbir çeşit enstürman var, sert şarkılar varsa bile progresif havasından bir şey kaybetmiyor. Gerçekten, özellikle davul çok başarılı geldi bana.
Üstüne çok şey söylenecek, her şarkının ayrı ayrı bir şaheser olduğu bir albüm. Baştan sonra şöyle oturup dinlemek gerek en az bir kere.